3 Mart 2014 Pazartesi

Seslendirme

     
    Aslan ve Fare Fabl'ının fon müzik eşliğinde seslendirilmesi...

Gökçeada



Gökçeada’ nın önemli yerleri

  • Aydıncık / Kefaloz mevkii ve plajı (Kefalos): Adanın güneydoğusunda uzunca bir plajdır, tesisleri mevcuttur, yelken sörfü için idealdir.
  • Kefaloz burnu (Kefalos): Adanın güneydoğusundadır.
  • Kapıkaya mevkii (Stenos): Adanın güneyindedir, tesisi olmayan bir plajı vardır.
  • Kaşkaval burnu / Peynir kayalıkları (Kaskaval): Adanın kuzeydoğusundadır, dalış için idealdir.
  • Kaynarburun (Grarton / Grafton): Ada’nın doğusunda, Kuzulimanı’nın güneyinde burun
  • Kokina mevkii (Kokina)
  • Kömür burnu: İnceburun’un kuzeyinde burun.
  • Kuzulimanı (Aya Kirikas): Adanın doğusundadır, Eceabat-Kabatepe’den ve Çanakkale-Merkez’den feribot seferleri yapılır.
  • Mavikoy / Lacivertkoy: Türkiye’nin ilk ve tek su altı milli parkının bulunduğu yörededir, adanın kuzeydoğusundadır, dalış için idealdir.
  • Lazkoyu: Adanın güneyindedir, tesissiz taşlık bir plajı vardır.
  • Marmaros mevkii: Adanın kuzeybatısındadır, şelalesi ile ünlüdür.
  • Cugura mevkii (Zagura): Adanın iç orta kesimlerindedir.
  • Gizli Liman: Adanın batısındadır, gümrük kurulması durumunda Limni adası ile karşılıklı feribot seferleri başlatılabilecektir, ayrıca tesisi olmayan bakir uzuncana bir plajı vardır.
  • İnceburun / İncir burnu: Türkiye’nin en batı noktasıdır.
  • Pınarbaşı mevkii (Spilya)
    • Yelkenkaya mevkii: Türkiye’nin ilk ve tek su altı milli parkının bulunduğu yörededir, adanın kuzeydoğusundadır, dalış için idealdir.
    • Yıldızkoy: Türkiye’nin ilk ve tek su altı milli parkının bulunduğu yörededir, adanın kuzeydoğusundadır, dalış için idealdir.

Bozcaada



Bozcaada Turları, Yani yaşam izlerinin milattan önce 7 binlerin sonuna, Kalkolitik Çağa kadar uzandığı bölge yerleşimlerinin en çarpıcısı olan Efes’i ilk defa veya yeniden gezmek isteyenlere küçük önerilerim olacak. Eğer sıcak bir havada gezmeyi düşünüyorsanız, yokuş aşağı bir parkur çizin. Önce çıkıp sonra inmek İstemiyorsanız, faytonlar sizi üst noktaya kadar, zaman zaman asfalttan, zaman zaman tarihi bölgenin çevresinden dolaşan patikalardan geçerek götüren ideal bir çözüm oluşturuyor. Yaklaşık 25 dakika süren bu keyifli fayton turunda, fotoğraf makinanızı hazır bulundurun, zira Efes Antik Kenti ve çevresi her açıdan mükemmel fotoğraflar veriyor. 

Bozcaada Konaklama, Üst kapıya vardığınızda çevrenizde çok sayıda turistik eşya satan) mağaza/sergi ile karşılaşacaksınız. Hu satıcılar o kadar dürüstler ki "Gerçek Sahte Saatler tabelasını mağazalarının tepesine gururla asmışlardı. Buradan saat alır mısınız bilemem, ama su ve hasır şapkaların şart olduğu muhakkak. Kapıda bilet alırken, belki size yardımcı olacak bir rehberlik hizmeti talep edebilirsiniz. Oldukça detaylı bilgi veren itinalı hazırlanmış, kiralanabilen kulaklık sisteminin daha özgür dolaşma imkanı sağladığını da bilmenizde fayda var.

Bozcaada Hava Durumu, Yine araba ile yaklaşık 1 1,5 saatlik bir gezi garajı içine, Çanakkale’yi ve Truva’yı gezmek mümkün. Tabii ki Gelibolu Yarımadası Târihi Milli Parkı Kabatepe Tanıtım Merkezi dr goriilıneğe değer, iskeleden ayrılmadan, büyük şehir şarküterilerinde Ezine diye satılan peynirleri de, 15 dakika mesafedeki Ezine çarşısında bulabi: rsiniz. "Eyvah Eyvah" filminin etkisi aritesi artan Geyikli’de konaklama alternatiileri de eskiye göre daha fazla diyebilirim. 
Bozcaada Rehberi,Biz İskele’ye doyamadan ayrıldık. İkinci durağımız olan Alaçatı’ya doğru yola çıktık. Yol üzerinde öğle yemeği için seçimimiz, Ayvalık Cunda Adası oldu. Ege’ye has odann, taze balık ve mezelerin en iyisini bulabileceğiniz bu sahil kasabamızda, daha önce de memnun ayrıldığımız Bay Nihat’a gittik. 1978 yılında Nihat Bekit’in açtığı bu restoranda, Îzvinya, Isparaca, Hindiba, Avronez, Şevket i Bostan ve daha sayamayacağım Ege otlarını taze taze tadabilirsiniz. Bizim ana yemek tercihimiz tereyağlı kekikli Fener Balığı oldu. Şiddetle tavsiye ederim.

Ezine İlçesi


Antik çağlarda şimdiki askeri kışlaların üzerinde bulunan Çaltıkıran Tepe'de kurulmuş bir yerleşim merkezidir. Bu yerleşim merkezi Malazgirt savaşından sonra Danişment Türklerinin Anadolu’nun batısına yerleşmeleri sırasında çıkan muharebede tahrip edilmiştir. Türkler eskiden kurulmuş olan yerin yanında Danişment adı ile yeni bir yerleşim merkezi kurmuşlardır. Mahalli rivayetlere göre Danişment Türklerinin Beyi olan Abdurrahman Bey, şimdiki Ezine’nin bulunduğu yerin güney kenarında Ulu Camii inşa ettirmiştir. Caminin yapılışının amacı cuma namazının kılınması ve bu vesile ile civar köylerin halklarının haftada bir kez merkeze inerek kaynaşmanın sağlanmasıdır. Zaten aynı rivayete göre ‘‘Ezine’’ kelimesi de Farsça ‘da “CUMA” anlamına gelen “Azine’den türemiştir. Ezine isminin bir süre “İĞNE” şeklinde telaffuz edildiğine dair rivayetler de vardır.
Ezine’nin Danişment Türklerinin eline geçişi sırasında Ahi Yunusların, Seferşah Hazretlerinin büyük çabaları olduğu çeşitli kaynaklardan öğrenilmiştir.
Ezine bir süre Selçuklu egemenliği altında kalmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti`nin yıkılmasından sonra Karesi Beyliği yönetimine girmiştir. Karesi Bey’in ölümünden sonra oğulları Demirhan Bey ve Yahşi Bey bu toprakları yönetmiştir. Osmanlı Devleti’nin kurulmasından sonra Orhan Gazi döneminde Ermiş Dursun Bey’in, Karesi Beyliği’nin idaresine son vermesinden sonra Ezine ve çevresi Osmanlı topraklarına katılmıştır. Yine o tarihlerde Ezine ovası sularla kaplı bir bataklık olduğundan Arabistan’dan getirilen esir toplulukları ile şimdiki Araplar Boğazı'nı yararak Menderes Çayı`nı denize akıtmışlardır. Böylece ova bataklıktan kurtarılmıştır.
Günümüzde panayır yeri mevkii denilen yerde ev yapımı için temel kazımları sırasında su ürünleri kalıntıları ile küçük balıkçı iskeleleri kalıntıları çıkmıştır. Panayır yeri ve Gölcük mevkii denilen kısımda, yağışlar çok olduğu kış ve ilkbahar ayları boyunca önemli miktarda su birikmektedir. ‘‘Son yıllarda bu iki yer kademeli olarak suni dolgu ile doldurulmaktadır.’’ Bütün bunlar asırlar önce Ezine Ovası’nın Balıklı Köyü altlarına kadar sularla kaplı olduğunu göstermektedir. Ayrıca Karesi egemenliği sırasında Yahşi Bey ve Ahi Yunus tarafından Öksüz Camii ve hamam inşa edilmiş, Çaltıkıran Tepe’de oturan halk cami ve hamamın etrafına toplanarak Ezine’nin ilk oluşumunu sağlamışlardır.

Bayramiç İlçesi



Bayramiç ve yöresi ilkçağlarda Truva Krallığının sınırları içindedir.Ortaçağ boyunca büyükçe bir Rum Köyü olarak kalmıştır. Bizanslara bağlı olduğu dönemde bugünlü Tepe Camiinin bulunduğu yerde bir Kır Kilisesi bulunmaktadır. Genellikle hayvancılık yapan göçebe halk, bayramlarda ve dini günlerde burada toplanmaktadır.
Bayramiç 1357 yılında Türklerin Rumeli’ye geçişleri sırasında Süleyman Paşa tarafından görevlendirilen Ahıhızır Emir Bey tarafından fethedilmiş ve Emir Bey Bayramiç’e yerleşmiştir. O sırada esas şehir Menderes Çayı kenarında Dutalan denilen yerdedir.
Ahihızır Emir Bey Tepe Camiini yaptırmıştır. Bundan sonra Türk Boyları bu camii etrafına ve bugünkü şehir merkezine yerleşmeye başlamışlardır. Önceleri göçebe halk, bayramlarda ve dini törenler için buraya toplanıp dağıldığından, bayram yeri anlamına gelen “Bayram İçi” veya “Bayram İçin ” adı verilmiştir. Bu söyleyiş zamanla ” Bayramiç “şeklini alarak kasabanın adı olmuştur.
Bayramiç’ten sonra, çevredeki ilk yerleşme merkezleri Türklerin Rumeliye geçişlerinde öncülük yapan Ahihızır Emir Bey’in ordusundaki Türkmen, Yahşi ve Saçaklı Beylere ödül olarak verilen Türkmenli, Yahşieli ve Saçaklı Köyleridir.
Bayramiç çevresinde Homeros’un İliada’sında bahsedilen Hacıköy’deki Hisarlık Kurşunlu ve Çaldağı Köyleri hakkında bazı şehir kalıntılarına rastlanıldığı gibi, Yunanca adı İdallar (Yiğitler) olan Muratlar gibi Asya ve İran’da yaşayan eski kabile adlarını taşıyan köyler vardır.
1691 yılında Konya2nın Hadim Kasabasından Mustafa ve Ahmet isimli iki kardeş Bayramiç’e gelerek yarlaşmişler, dericilik ve tabaklık yaparak kosa zamanda zengin olmuşlardır. O zaman Biga sancağına bağlı olan Bayramiç’in mütesellimliğini (vergilerini toplamayı) daha sonra da Kal’a-i Sultaniye (Çanakkale İli ) ye bağlı olarak Bayramiç Sancaktarlığını almışlardır.
Bayramiç, Sancaktar kardeşler zamanında gelişmeye başlamıştır. 1805 yılında bucak, 1902 yılında ilçe merkezi olmuştur. Ayrıca 1882 yılında belediye teşkilatı kurulduğu söylenmektedir.
Bayramiç İlçesi İstiklal Savaşı sırasında önce Anzavur, daha sonra Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir.İzmir’in Yunanlılar tarafından işgaline ilk tepki Seydişehir ile birlikte Bayramiç halkı tarafından gösterilmiştir. 12 Eylül 1922 tarihinde Milli Kuvvetler tarafından Yunan işgalinden kurtulmuştur.

Lapseki İlçesi




1. Kiraz Festivali:

          Lapseki'nin en önemli tarım ürünü olan Kiraz'ın tanıtımının yapıldığı festivaldir.Haziran ayında gerçekleştirilir.Festival etkinlikleri kapsamında stantlar açılır,minder güreşleri yapılır,konser gecesi düzenlenir.Konser gecesinde,çiftçilerin yetiştirdikleri kirazlar arasından en iyileri seçilir.Ayrıca aynı gece geleneksel olarak kız çocukları arasında kiraz güzeli yarışması yapılmaktadır.2013 yılında 28.si düzenlenmiştir.

2. Plaj Voleybolu Turnuvası:

         Lapseki İlçesi Türkiye'nin en eski plaj voleybolu turnuvasına ev sahipliği yapmaktadır.Yerli ve yabancı bir çok milli sporcunun katıldığı bu turnuva Türkiye'nin en prestijli plaj voleybolu turnuvaları arasında gösterilmektedir.2013 ylında 18.si gerçekleştirilmiştir.2011 yılında ilk defa bisiklet yarışlarıda turnuvaya dahil edilmiştir.

3.Tarihi ve Geleneksel Lapseki Panayırı:

        Tarihi ve geleneksel Lapseki Panayırı 17 Ağustos’ta başlayıp,21 Ağustos’a kadar devam etmektedir.Çok sayıda esnafın ilgi gösterdiği bölgenin en büyük panayırlarından birisidir.

Karabiga Beldesi


Karabiga Beldesi Çanakkale İlinin Biga İlçesine bağlı bir yerleşim yeridir. Geçmişi antik çağlara kadar uzanır. Tarihi kalıntıları ve doğal güzellikleri ile tanınır. Biga’nın 20 km kuzeydoğusunda, Marmara Denizi’nin güneyinde, Karabiga yarımadasının, yaklaşık 3.500 nüfusa sahip bir sahil beldesidir. Belde 1910 yılında Belediye teşkilatına kavuşmuştur, ancak 1882 yılından kalma belediye mührü, kuruluş yıllarını daha da eskilere taşımaktadır.1920 yılında yeniden kurulur ve Mehmet İstanbullu ilk Belediye Başkanı olur.Karabiga’da “Karabiga Kaleleri” diye bilinen kalıntıların, milattan önce VII. yüzyılın ilk yarısında kurulan “Millet” kolonisi olduğu sanılmaktadır.Bu kalıntılar adını Antik Anadolu Uygarlıklarının Kır Tanrısı Priapos’tan almıştır.Şehir kalıntıları Karabiga’ dan 200 m. uzaklıktadır.Bölge sit alanı ilan edilmiş olup, henüz arkeolojik kazılar yapılmamıştır.
            Belde, deniz yolu ile yük ve yolcu taşımacılığına, yat turizmi ile balık üreme yatakları konumuna oldukça uygundur.Fakat bu yataklar, Kocabaş çayından gelen atıklardan; bilinçsiz , kaçak ve yasak tekniklerle avlanan balıkçılardan olumsuz etkilenmektedir. Karabiga’ nın bugünkü ekonomik faaliyetleri başlıca çiftçilik, balıkçılık, hayvancılık ve sanayi olmak üzere 4 ana grupta toplanabilir.Bunun dışında  memurlar, esnaf ve işçiler diğer ekonomik grubu oluşturur.Son yıllarda yapılan sanayi yatırımlarıyla sanayileşme yolunda önemli adımlar atmaktadır.Özellikle tersane ve demir-çelik sanayi yatırımları ile ilgili talep fazladır.Uluslararası Limana sahip olan Belde yolcu, kamyon ve yük taşımacılığı yönünden cazibe merkezidir.
            Belediyemiz tarafından her yıl Temmuz ayında üç gün süren Priapos Deniz Festivali düzenlenerek Beldemizin tanıtımı sağlanmaktadır.

Çan İlçesi


İlçenin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmekle beraber sınırları içinde bulunan bazı antik yerleşim merkezleri ilçenin antik çağına ilişkin ip uçları vermektedir. Bunlardan birisi Etili yakınlarında bulunan Kalikone antik kentidir. Yöre antik kaynaklarda Gergithes olarak adlandırılır. Strabon Lampsakos topraklarında bağcılıkta zengin olan Gergithion adında bir yerden söz eder. Gergithes’ten adını alan ve Gergithiyalı Kephalo’nun doğum yeri olan Gergitha olarak adlandırılan bir kent vardır der
Yöre ilerleyen zaman içinde Bizanslıların eline geçecektir. Bu dönemde bölge Sergis olarak adlandırılmıştır.
1071 Malazgirt savaşından sonra Anadolu’nun dört bir yanına Türk akınları başlamış ve kısa zamanda feth edilmiştir. 1079 ve 1080 senelerinde Türk istilasının Akdeniz ve Ege Denizi ile Karadeniz sahillerine geldiği görülür. 1081 yılına gelindiğinde Anadolu sultanı Süleyman Şah idaresindeki Selçuklular Çanakkale Boğazına kadar gelmişlerdir.
1081 yılından itibaren Çanakkale bölgesi Çakabey’in egemenliğine girmiştir. Daha sonra yöreye Karesi beyliği hakim olmuştur. 1303-1348 yılları arasında Balıkesir ve Çanakkale bölgesine Karesi beyliği hakimiyeti yaşandı.
Biga ve civarı 1364-1365′te Lala Şahin Paşa’nın etrafından ele geçirildiği bilinmektedir. Buna göre Çan ve Yöresinin Osmanlı Devletinin yerleşimine açılması bu fetihten sonraya özellikle XVI. Yüzyılın ikinci yarısın tarihlemek muhtemelen doğru olacaktır.
Biga 1520 yılında Anadolu Beylerbeyliğine bağlı bir sancak olarak geçer. Tapu Kadastro genel müdürlüğündeki 1574 tarihli tahrir defterine göre Çan Biga sancağına bağlı bir kazadır. Faruk Sümer’de XVI. Yüzyılda Çan’ın Biga sancağına bağlı kaza olduğunu belirtmiştir.
Edremit, Tuzla, Boğazhisar, Çan, İvrindi kadılıklarına hitaben gönderilen H 990/M1582 tarihli bir fermanda Çan kadılığından bahsedilmektedir. 1896 yılında Çan kazası Biga sancağının Merkez ilçesine bağlı bir nahiyedir. 64 köyden ibaret kazanın merkezi Kemer olarak belirtilmiştir. Ancak bu ismin bugün hangi isme karşılık geldiği tespit edilememiştir. 1867-1877 arasında Cezair-i Bahri Sefit eyaletinin merkezi Rodos’a taşındı. 1877′den sonra Biga sancağı Hüdavendigar vilayetine bağlandı.
Osmanlı Devletinde Türkmenler devlet idaresi tarafından yaylak ve kışlakları ile küçük konacakları sahaların sınırları tespit ve tayin olunarak belirli bir idare ve mali düzene tabi tutulmakta, kaza veya sancak statüsünde yönetilmekte idi. Böylece bir yandan aşiretlerin yaylak kışlak güzergahlarının veya idari teşkilatın dışına çıkarak vergi vermekten kaçmaları önleniyor diğer yandan büyük konar göçer kitlelerin dağılması engellenerek ordunun ve büyük şehirlerin temel ihtiyaçları olan hayvan ürünleri tedarikinde süreklilik elde ediliyordu.
Türkmenler XVI. Yüzyılın sonlarına kadar genellikle Doğu yarısındaydılar. Ancak devlet nizamında meydana gelen çözünmeler sonucu yavaş yavaş Anadolu’nun batı bölgelerine gelmeye başladılar.
XIX. yüzyılda Çan’ın içinde bulunduğu Karesi ve Hüdevendigar vilayetlerinin iskan işleri ile Anadolu sağ kol müfettişi Ahmet Vefik Paşa ilgilenmiştir. (1862-1864)
Türklerin zamanla batıdaki uç noktalara kadar ilerleyip yerleşmesiyle bölgeye gelen konar göçerler Bursa, Kütahya ile Ezine, Bayramiç üzerinden gelerek yerleşmişlerdir. Ezine, Bayramiç, Edremit yörelerinde kışlaya göçerler yazları Çan kazasının batı ve güney bölgelerinde yine Bursa, İnegöl civarlarında kışlayan Yörükler de yazları kaza topraklarında yaylamakta idiler. Konar göçerler zamanla yöreye yerleşmişlerdi. Bu iskan olayı 19. Yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir.
Yöredeki yerleşime sebep olan bir olay da Osmanlı ile Rusya arasında meydana gelen 93 harbidir. Osmanlı Devletinin Rumeli’de karşılaştığı en büyük yenilgi 1877-78 senesinde meydana gelen Osmanlı-Rus savaşıdır. Rumi 1293 senesinde olması nedeniyle tarihlere 93 harbi olarak geçen bu savaş işgal altına giren bölge halkından bir insanın muhacir konumuna düşmesine neden olmuştur. [19]
Osmanlı Devleti takip ettiği siyaset gereği göçü önce desteklememiş hatta önlemeye çalışmıştır. Ancak Rusya ve onun Panslavist akımı altındaki Hıristiyan Balkan Devletleri’nin Türk düşmanı siyaseti savunur sonrası muhacirleri kabul edip topraklarına yerleştirmiştir. Edirne, İstanbul, Aydın, Ankara, Kastamonu ve Hüdavendigar vilayetleri Rumeli göçlerini kitlesel yerleşim merkezleri olmuşlardır.
Osmanlı Devleti takip ettiği siyaset gereği muhacirlere jeo-stratejik konum açısından önemli gördüğü yerlere iskan etmeye çalışmıştır. Çanakkale Boğazı çevresindeki Müslüman köylere zamanla harap olup dağıldığı için bölge nüfusunun hemen hemen tamamı Rumlardan oluşuyordu. İşte bu yüzden İstanbul’un savunması için büyük öneme haiz Çanakkale Boğazı’nın savunması ve bölgenin Türkleşmesi veya dengenin sağlanması açısından yöreye muhacirler iskan edilmeye çalışılmıştır.
Bu iskan sonucu kazada muhacirler tarafından bir çok yeni köy kurulmuştur
kçelik kazadır. Halkı rum ve ermenidir.1300 adet bağlı bahçeli, kiremit örtülü yan yana evleri vardır. Çarşısı çok az ise de bağ ve bahçeleri çoktur. Karpuzu, üzüm turşusu,bulaması ve şırası ünlüdür.”
Çanakkale Savaşları boyunca Lapseki idari ve lojistik bir merkez olmuştur.V. Ordu karargahı ve Ordu Menzil Müfettişliği burada konuşlandırılmış olup, erzak ve cephane depoları ile 300 yataklı hastane savaş boyunca hizmet vermiştir.
Birinci Dünya savaşından sonra işgal edilen ilçe 25 Eylül 1922 ‘de Fransız ve İngiliz birliklerinin, Lapseki Halkının birlik ve beraberliği sonucu püskürtmesi ile kurtarılmıştır.. İlçede 15.000 şehit yatmaktadır.

Biga İlçesi


Biga sözcüğünün Yunancada kaynak ve pınar anlamına gelen Pega sözcüğünden Biga’ya dönüştüğü kuvvetli bir ihtimaldir. Pega sözcüğünden Pegasos türemiştir. Pegasos eski Yunan’da ve çok Tanrılı dönemlerde insanlarca varlığı kabul edilen efsanevi kanatlı attır. Pegasos sanatçıların hayal gücünü simgeler ve ozanlarca ilham perisi sayılırdı.

Bellorophon Pegasos’a sahip olur ve onun sayesinde bir çok başarılar kazanır. Gurura kapılarak göğe Tanrıların dağına kadar yükselmek ister. Bir at sineği , kanatlı atı ısırınca sırtındakini yere atar ve kendisi göklere çekilir. Bu efsane günümüzde Biga’da anlatılan Balıkkaya efsanesine büyük benzerlik gösterir.Evliya Çelebi’ye göre: Biga’nın ilk fatihi Sultan Alaaddin’in beylerinde Bayboğa olduğu için Biga’nın tarihteki adı değiştirilerek Boğa şehri denilmeye başlanmıştır.Eski Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlarından Hasan Ali YÜCEL, Türkiye’de Orta Öğretim adlı kitabında Biga’dan bahsederken Biga’ya 19. yüzyıl başlarında Boğa dendiğini, bunun yörenin boğalarıyla ün kazanmış olmasından kaynaklandığını belirtmektedir.Kocabaş Çayı dar bir boğazı andırdığı için Biga, boğaz şehri olarak da anılırdı.